“Ali İsmail yaşasaydı, adını çok duyacaktınız”
Bu röportaj 2022 yılında Kafa Dergisinin 94. sayısı için yapıldı. Kapakta Ali İsmail vardı; elinde bir kırmızı karanfille... Onu hiç unutmadığımı söylemek için röportajı sizlerle paylaşmak istedim
"20 yılı geride bıraktık." Bu cümlenin yazdığı dev bir ekranın önünden geçip Hatay'a gidecek uçağa doğru ilerliyorum. Şunu düşünüyorum: Geride kalan bu 20 yılın içinde, yaşasaydı şimdi 28 yaşında olacak biri vardı. Ama o, yaşını 20'ye tamamlayamadan ayrıldı bu dünyadan. Ailesi, arkadaşları, sevenleri ise onsuz 9 yılı geride bıraktı. Kuvvetli bir hüzünle, güçlü bir yasla, fedakâr bir isyanla bıraktılar hem de.
Ali İsmail Korkmaz, tam dokuz yıl önce, daha 19 yaşındayken 10 Temmuz 2013'te Gezi protestoları sırasında Eskişehir'de bir ara sokakta dövülerek öldürüldü. Korkmaz ailesini, annesi Emel Hanım'ın deyişiyle "Aliş"in yaşadığı topraklarda, doğduğu ve bahçesinde oyunlar oynadığı evinde ziyaret ettim ve geçen dokuz yılı sordum.
Hatay'dayım. Emel Anne'yi önce bahçesinde güller, karanfiller, şeftaliler, dutlar, domatesler, salatalıklar yetiştirdiği evinde ziyaret ediyorum. Hava sıcak ama o bahçe tatlı tatlı esiyor. Güler yüzüyle karşılayıp, sımsıkı sarılıyor kapıda. Kahvemizi, tatlımızı önümüze koyuyor. Bir yavru kedi besliyor bahçede, "Tanrı misafiri" diyor, adını Boncuk koymuş. Gri, güzel bir kedi. Onunla oynuyor. Asıl adı Semire. Arapça'da "esmer" demekmiş. "Ben Ali'den sonra Emel oldum" diyor. Nüfusunda Emel yazsa da kimse ona o zamana kadar o isimle hitap etmemiş. Zaten Ali İsmail'den sonra da adı Emel Anne oldu. Herkesin Emel Anne'si oldu. Bu ona çok iyi hissettirmiş her zaman, "Ali'ye duydukları kardeşlik duygusundan öyle diyorlar" diyor. "Benden yaşça büyük insanlar bile Emel Anne diyor, bu bana oğlumun gururunu yaşatıyor. Düşünün; 9 sene geçmesine rağmen hâlâ Hatay'a gelip benimle röportaj yapıyorsunuz, bu, Ali'yi içinizde hissettiğinizden. Özlem çok büyük evet ama gururu da çok büyük."
Nasıl geçti bu 9 sene Emel Anne?
Zaman geçtikçe ağırlaşıyor. Zamanla alışır insan diyorlar ya, yalan! Gittikçe ağırlaşıyor. 9 sene oldu ama her gün özlemim çoğalıyor. 28 yaşında olacaktı şimdi, belki evlenecekti; bütün kuzenleri evlendi, çocukları oldu. Yaşayacağı şeylerin "keşke"si çoğaldıkça ağırlaşıyor. Biz kendi hâlinde insanlarız. Eşim hep yurtdışındaydı, ben de evlenmeden önce Avusturya'da yaşıyordum. Buraya, bu eve gelin geldim. Buranın halkı "bu kız burada yaşayamaz" diyordu. Bahçe işiyle uğraştım, inek besledim, tarlalarda buğday biçtim. Hayatımda ilk defa... 19 yaşında anne oldum. Evleneli 39 sene oldu. Çocuklarımı burada büyüttüm. Eşim senede 2-3 ay belki gelirdi. Hem anne hem baba oldum.
Ali'yle aranız nasıldı?
Ali İsmail bana her şeyini anlatırdı. Sevincini, üzüntüsünü hep paylaşırdı. O kadar iyi, duyarlı ve farklı bir çocuktu ki. Değişikliği çok severdi. Abisinin nişanında küpe takmıştı, babası kızmıştı ama pek yakışmıştı. Her fotoğrafında değişik biri. Saçları, tıraşı hep farklı. Saçlarını dazlak kestiği bir fotoğraf var, oğlum demiştim, bu ne? Anne ya, dedi, Haluk Levent bile beğendi, sen niye beğenmiyorsun? Doğum günlerini bu oturduğumuz odada, bütün arkadaşlarıyla kutlardı. Pastasını bu odada kesti, bu odada sınava hazırlandı,arkadaşlarıyla bu evde sarhoş oldu... Bazen düşünüyorum, hiç mi kalbimi kırmadı, üzmedi, sinirlendirmedi diye, yok bulamıyorum. Yaşının çok üstünde bir çocuktu. Biz de anne-oğuldan çok iki yakın arkadaş gibiydik.
Adını siz mi koydunuz?
Ben "Burak" koymak istemiştim aslında. Ama eşim dedelerinin adını koymak istedi. Ali benim babamın, İsmail de kayınbabamın adı.
Siz ona nasıl seslenirdiniz?
Ali ya da Alişim derdim ben. Baktım sesimi duymuyor, "Ali İsmail" diye bağırırdım.
Nasıl bir gençti?
Ali, İngilizce Öğretmenliği okuyordu. Öğrenmeye ve öğretmeye çok meraklıydı. Hayatta olsaydı, insanlar onu çok farklı bir şekilde tanıyacaktı, adını çok duyacaktınız eminim. Araştırmayı seven, duyarlı, vefalı bir çocuktu. Evde boşa musluk akardı, gelir uyarırdı. Bardak alırım eve mesela, ihtiyacımız mı vardı niye aldın diye sorardı. Huzurevinde yaşlıları ziyaret eder, onlara kitap okurdu. Ayakkabılarını paramparça olana kadar giyer, yenisini de aldırmazdı. İhtiyacım yok, derdi. Hele doğum günlerinde gelen hediyelerden hiç hoşlanmazdı! Çok kitap okurdu. Ailedeki bütün çocuklar gelir ona sorardı "ne okuyalım?" diye. En sevdiği şey çeşit çeşit tişört giymekti.
Evet, fotoğraflarda hep rengarenk tişörtler var üstünde.
Son gece üstünde bir yeşil tişört var ya, görmüşsünüzdür o yeşil tişörtü...
Hatırlıyorum. Bu yüzden burada yutkunuyorum. Çünkü o tişörtü hepimiz hatırlıyoruz. O sırada Emel Anne, bulunduğumuz odada, yani Ali İsmail'in odasında o tişörtün ve hatta o tişörtle beraber Ali'nin bütün kıyafetlerinin olduğu dolabı açtı. Yırtmışlar o tişörtü, öylece duruyor evde. Odaya girdiğim ilk anda dikkatimi çeken çok şey olmuştu. Ali üniversiteye, Eskişehir'e gittiğinden beri çoğu şeyi ellememişler. O zamanki sevgilisine aldığı hediyenin olduğu beyaz kutu, dolabına yapıştırdığı bazı notlar, Sigara İçilmez yazan çalışma masası, çiçekli bu diye beğenmediği dolabı, ablalarının doğum gününde hediye ettiği Fenerbahçe nevresim takımı, Fenerbahçeli bornozu... Emel Anne dolabı açtığında, Ali'nin askıda bir takım elbisesine gidiyor eli. Kim bilir neler geçirerek dokunuyor ona. Abisinin düğününde giymiş o takımı. Darp edildiği gece üstünde olan mavi hırkayı gösteriyor. Olduğu gibi duruyor. Boğazım düğüm düğüm, ellerim titriyor ama gözüm hep Emel Anne'de, o öyle metanetle açıyor ki o dolabı. "Emel Anne sizi üzdüm, bunca şeyi yeniden yaşatıyorum" diyorum, "Ben anlattıkça rahatlıyorum" diye cevap veriyor, "Ali'den bahsetmeyi çok seviyorum! Konuştukça hiç aklıma gelmeyecek şeyleri hatırlıyorum. 9 senedir hiç rüyamda görmedim, biliyor musunuz? Herkes diyor ki bu kıyafetler evde diye göremiyormuşum. Veremem ki kimseye. Bu oda onun odası, onun yatağı, onun eşyaları... Sabah ona günaydın diyorum, akşam ona iyi geceler. Benim yasım da bu. Ben de böyle yaşıyorum."
2008 yılında, 14 yaşında 6,5 saat açık kalp ameliyatı gibi zorlu bir ameliyat geçirmiş Ali İsmail. Atlatmış, çok güçlü ve dirayetliymiş. Bu yüzden annesi Emel Hanım, ayağa kalkacağına, o hastaneden çıkacağına son güne kadar çok eminmiş. Bu cesaretle soruyorum:
38 gün kalmış hastanede... Hiç konuşabildiniz mi? Nasıl aldınız darp edildiği o gecenin haberini?
Bizim pazartesi akşamı haberimiz oldu. O gün, duramıyorduk yerimizde içimizde bir sıkıntı... Yürüyüşten çıkmıştık, bir döndük. Gürkan "Anne size bir şey söyleyeceğim" dedi, "Ali İsmail'i darp etmişler, müşahede altında, ben Eskişehir'e gidiyorum." Hep beraber çıktık, 5,5 saatte oradaydık. Ama yetişemedik. Abisiyle sık sık konuşuyorlardı. Pazartesi akşam üstü beyin kanaması ilerlemeye başlayınca, kelimeleri telaffuz edemez hâle geldi. Polis diyeceğine lopis diyordu mesela. Sonra abisi Gürkan, arayıp ambulans çağırın dedi ama ambulansta bilinci çoktan gitmiş maalesef. En son 23 Nisan'da geldi Hatay'a Ali İsmail. Kuzenleriyle vakit geçirmişti. Sonra hastanede gördüm zaten. Hastanedeyken bilinci hep kapalıydı fakat yanına her gittiğimde "haydi oğlum, hadi kalk" derdim, elini uzatır, kaldırır, bırakırdı. "Yapamıyorum" der gibi... Her konuştuğumda sürekli gözlerini kırptı. Duydu ama konuşamadı. Zaten son 25. günde cihazdan çıkarmışlardı, artık kendi kendine nefes almaya başlamıştı. Umutlandık elbette. Hayata döndü diye düşündük. Ama olmadı. Ben o darp edildikten sonra 4 sene gidemedim Eskişehir'e. Keşke hiç gitmeseydim... Ara sokak dedikleri yer ulu orta bir yer. Oraya gidince bir kere daha yıkıldım.
Ali İsmail'in hâlâ Fenerbahçe nevresiminin olduğu odasında uzun süre kalıyorum. Mavi önlük ve beyaz yakalı vesikalık fotoğrafı, belki ilk defa kravat taktığı ortaokul fotoğrafı, kan grubunun yazılı olduğu bir kart: Antakya Devlet Hastanesi-AB Rh Negatif, mezuniyet zamanları aldığı takdir, teşekkür ve onur belgeleri.. Hepsini teker teker inceliyorum. Özbuğday Lisesi'nden mezun olurken arkadaşlarının imzaladığı beyaz tişörtü ilişiyor gözüme... O notlar sanki bütün ülkece bizim ağzımızdan yazılmış gibi:
Kardeşim Ali İsmail, çok iyi bir insan ve çok iyi bir arkadaşsın. Hayatında başarılar!
Ali, seni severim biliyorsun! Ara beni buluşalım!
Seni tanıdığım için çok mutluyum. Sürekli beni motive ettin. İnşallah her şey istediğin gibi olur.
Her şey gönlünce olsun. Her zaman başarın seni yükseklere taşıyacaktır. Bu başarıyı kaybetmeyeceğine eminim. En iyi arkadaşlarımdan biri olan sevgili Ali İsmail'e...
Biricik kardeşim! Seni unutmam mümkün değil. Kendine çok iyi bak.
Ali'nin çocuk kahkahalarıyla koşturduğu bahçeden ayrılıp dönüş yoluna geçiyorum. Emel Anne'yle sımsıkı sarılıyoruz. Elime bir poşet şeftali, salatalık tutuşturdu bile çoktan. Çok merhametli, çok güçlü bir kadın, çok güçlü bir aile ve çok önemli bir mücadelenin parçası olduğumu bu sefer gerçekten hissederek el sallıyorum onlara. Uçakta defterimi açıp, Ali'ye bir not da ben yazıyorum:
Ali, seni hiç tanımadım ama sen benim kardeşimsin. Seni hiç unutmayacağım.