"KAFA'nın tarihini kişisel tarihimden ayıramam" diye söze girip gayet duygusal bir konuşma yaptığım 100. sayı etkinliğinden bu yana 20 ay geçti. Bu sefer 10. yıl sayısını matbaaya gönderirken sesleniyorum size. Saat 13:07, dergiyi bu gece 00.00'a kadar yollamamız gerekiyor. Ve evet, ben yine duygusalım.
Bu köşe yeni; bundan sonra her ay olacak. 10 yılın sonunda kendi yazdığım şeyleri burada yayımlamak hususundaki kötü hislerimle barıştım. Bunun bir sürü sebebi var. Mesela, yazdığım şeylerin bu dergideki yazarların yazdıkları kadar iyi olmadığını düşünüyordum. Yazdığım şeye güvenmemek neyse, şüphe iyidir ama kendime güvenmiyordum. Yer kapladığımı düşünüyordum, daha iyisi geldiğinde açık bir sayfa olsun istiyordum (teknik meseleler!). Ve evet, yetersiz hissediyordum; yeteri kadar iyi olmadığımı düşünüp mükemmel olmaya çalışıyordum. Biraz kibirli de geliyor kulağa böyle söyleyince, belki size de gelecektir ancak benim gibi insanlar için (hayır, hassas kalpler değil!) negatif şeylerden etkilenmemek çok zor. Ve evet, aksi için biiiiiir sürü kanıt olsa da bu böyle, negatif şeylere inanırım: Hayatta da aşkta da!
Peki kariyerde? Kariyerde neden buna inanırız? Asıl sorum bu: Uğruna yıllarca okul okuduğumuz, kendimizi ta ortaokul döneminden beri bu mesleğe hazırladığımız, gelişmeye, öğrenmeye, araştırmaya her gün her saat açık olduğumuz, ömür boyu öğrenci kalmayı seçmiş bizler, neden tam tersi olması gerekirken, yani zaman geçtikçe daha yeterli hissetmek gerekirken "büyüdükçe" daha küçük hissederiz?
Geçtiğimiz aylarda bir arkadaşımla bu kaygılarımı konuşuyorken, bana aklıma pek de gelmeyen bir şey söyledi: Yapamadığın için kaygılı değilsin, zaman geçiyor, 32 yaşına geldin (daha 1 ay var bu arada!) ve hayal ettiğin şeyleri gerçekleştirecek zamanının kalmamasından korkuyorsun.
Yani?
Yani, sen beceriksiz, başarısız, yeteneksiz ya da yetersiz değilsin, sadece orta yaş sendromundasın!
Efendim? Bir dakika bir dakika, buna bir isim takmadan önce bir uyuyup uyanmak istiyorum; sendromlarıma yeni bir sendrom, travmalarıma yeni bir travma, haftada bire düşürdüğüm terapi seanslarıma bir yeni seans daha mı ekleniyor şu an yoksa ben mi yanlış anlıyorum?
Üstelik bu hesabımdan çekilecek bir 2500TL daha demekken?
Uyudum, uyandım, düşündüm tabii ve biraz hak verdim: Ya doğruysa? Ya yapamadıklarımı yapmaya zaman yetmezse? Pek de fırtına gibi geçmeyen ama fırtına etkisi yaşatan 20’lerim biterken, 30’larımda kendimle ilgili pek çok şeyi çözmüş olmayı diliyordum. 30’lar güzel, onda bir sıkıntı yok ama çok yorucu! 30’lar sanki, 20’lerin alarmı ertele butonuymuş da basa basa gelmişiz, şimdi uyan bakalım der gibi. Ama ne uyutuyor ne uyandırıyor.
Bir sır vereyim: 22 yaşımda bu derginin başına Yayın Koordinatörü olarak geçtiğimdeki özgüvenim 32 yaşımda Türkiye'nin en çok satan dergisinin başında Genel Yayın Yönetmeni olarak bulunuyorken yok. Neden 20’lerde daha cesurdum? Neden artık daha az sosyal, daha az konuşan, daha az insanla görüşen birine dönüştüm? Zamanımı verimli kullanmaya çalışıyorum çünkü harcayamam boş yere bir dakikamı desem, bu da değil. Tamam, istediğim insanlarla görüşüyorum; telefonları pek açmıyorum, kabul ediyorum eksik yanlarımı, insanları kırmak pahasına da olsa gerçeği söylüyorum, futbolu seviyorum, kedi besliyorum, kimseyle yarışa girmiyorum ve en önemlisi siz daha iyi bilirsiniz tuşunu ekledim kendime, karşımda ne yaparsam yapayım benden daha iyi bildiğini iddia eden biri varsa basıp geçiyorum tuşa.
İşte tüm bu yazı ve bu köşe vesilesiyle, 10. yılda KAFA dergisinin beni dönüştürdüğü insana bir uzaktan bakmak istedim. KAFA dergisi ile beni birbirinden ayırmayan insanlarla dolu etrafım. Pek çoğunuzun telefonunda Ayça Kafa diye kayıtlıyım ve bunu çok seviyorum. Bunca yıl çalıştığım kişileri, yazılarını düzenlediğim yazarları, hatasıyla doğrusuyla yönetmeye çalıştığım bu koca ve kalabalık topluluğu, 37 numaralı bu ofisi, 10 yıl boyunca tanıdığım yüzlerce insanı düşündüm. Ve hepsinin ne kadar birbirinden farklı olduğunu, hepsinin bana ne kadar çok öğretisi olduğunu, ne kadar kırıldığımı, ne kadar yorulduğumu ve ne kadar mutlu olduğumu; bu işi ne kadar sevdiğimi düşündüm. Bunun için kendime ve terapistime ve çalıştığım insanların tamamına koca bir teşekkür borçlu olduğumu da.
10 yıl önceki Ayça nasıl aynı değilse, 10 yıl önceki Türkiye de 10 yıl önceki edebiyat da 10 yıl önceki arkadaşlar da 10 yıl önceki aileler de 10 yıl önceki İstanbul da 10 yıl önceki sokaklar da aynı değil. Bir şey aynı: O da KAFA! Evet, KAFA gelişti, büyüdü, serpildi, bir sürü tanıdığı oldu, arkadaşı, dostu, düşmanı oldu. Seveni de çok sevmeyeni de. Kalabalıkların içinde yalnız da kaldı, sahnelerde parıl parıl parladı da... İndi, çıktı, düştü, kalktı. Ama hiç pes etmedi ve hiç değişmedi.
İyi şiirler, iyi öyküler, iyi insanlar, iyi röportajlar, iyi fotoğraflar, iyi çizerler biriktirdi. Gündeme sessiz kalmadı, sokak hayvanlarını korudu, Sabahattin Ali'nin faillerini sordu, Aydın Boysan'la sofra kurdu, Ara Güler'den azar yedi, Metin Uca'yla kahkahalarca güldü, sinema, tiyatro, müzik konuştu, tarihten geri kalmadı. Aşk konuştu, meşk konuştu, partiledi, sarhoş oldu! Kapakları hep çok konuşuldu, her yerde çok sevildi; gizli hayranları da oldu hiç tanımadan yargılayanları da... Ama hiç değişmedi.
En nihayetinde KAFA'nın benden en büyük farkı ne oldu biliyor musunuz?
10. yaş sendromuna girmedi! Evet, doğru duydunuz, hiçbir sendroma girmedi. Çünkü hiçbir zaman mükemmel olmaya çalışmadı, yeteri kadar iyi oldu ve böylece zaten mükemmeldi. Hâlâ öyle! Uyumlanmadı, ayak uydurmadı, kendi gibi oldu ve bundan hiç korkmadı. Bu yüzden 10 yılın sonunda hâlâ çok seviliyor ve onlarca yıl sonra da çok sevilecek.
Ben 32, #Kafa10.
Ve evet, seninle gurur duyuyorum canım dergim.
Bu sene mumları üflerken bir dilek dileyeceğim ikimiz için:
Kendin olduğun için sevilmeyi hak ediyorsun,
korkma, kendin olmaya devam et.
Bir dost.
İlk sayısından beri her ay çıkar çıkmaz aldığım, yıllar sonra beni yeniden dergi okumaya başlatan canım Kafa dergimde sizin yazılarınızı da keyifle okuyorum. Sadık bir okurunuz olarak diyorum ki bence kendinize haksızlık etmişsiniz, keşke yıllardır okusaydık sizi de ama olsun, daha yolumuz uzun :) Hem okuyorum hem arşivliyorum dergilerimi, kütüphanemde bir rafım size ayrılmış durumda.. Nice 10 yıllara 🥧